31 Mart 2012 Cumartesi

mercan rengine bayılıyorum...

Evettttt.... bir ilk yapıp giydiklerim resmi koyuyorum buraya iyi mi oldu kötü mü bilemedim...ama napiyim ben bu rengi cok seviyorum herkes duysun istiyorum ... ayrıca her renkle uyumlu olabilmesi işime yarıyor acıkçası =)
bu etegi geçen sene fatih'ten almıştım, her renkle kombinleyip hergün yeni birşeyler giymişim hissi veriyor bana..rahatlığı da cabası .


inşallah becerebilmişimdir devamı gelir mi bilmiyorum hayırlısı artık ne diyelim .....
var mı b e ğ e n e n , b e ğ e n m e y e n ? ? ?


çekiliş duyurusu : bir alışverişkoliğin itirafı blogunun hediyesi için
tık tık tık

30 Mart 2012 Cuma

Allah'a dilekçe

Küçük çocuk, birinci sınıfı bitirdiğinde okumayı sökmüş ve "dilekçe" denilen şeyin ne demek olduğunu öğrenmişti. Artık bütün isteklerini bir yazı ile dile getirecek, altına da imzasını attı mı, bu iş olup bitecekti.

Karne aldıkları gün, çantasını bir tarafa fırlatıp sokağa çıktı. Babasının kapıcılık yaptığı apartmanın önündeki boş alan, top sahası olarak seçilmişti. Ama o, kısa boylu ve çelimsiz olduğu için, maçlara alınmazdı. Bu durumda ister istemez misket oynar, ye da "en iyi arkadaşım" dediği bisikletiyle gezerdi.

Çocuk, babasının durumunu bildiği için, apartmanın sakinleri tarafından çöpe atılan hurda bir bisikletle idare ediyordu. Bisikletin her yeri dökülmüştü. Üzerinde "boya" diye bir şey kalmamış, bütün metal kısımları paslanmıştı. Üstelik de pedalları yamulmuş ve seledeki yaylar tek tek fırladığından, poposunu acıtmaya başlamıştı.

Küçük çocuk, esasında bu duruma razıydı. Fakat bisiklet, geçen sene bile küçük gelmişti. Bu yıl biraz daha uzadığından, onu terk etmekten başka çaresi yoktu.

Bisikleti kucaklayıp kapı önündeki çöplerin arasına bıraktığında, küçük çocuğun aklına bir fikir geldi: Artık bisikletsiz kaldığına göre, bir dilekçe yazıp yenisini isteyebilirdi. Ama onu kime göndereceğini bilemiyordu. Üstelik de annesi, ne kadar fakir olursa olsunlar, başkalarına el açmayı çirkin bulurdu.

O halde?..

O halde, dilekçesini Allah'a gönderirdi. Zaten dedesi de, Allah�ın çok zengin ve cömert olduğunu, insanlara verdiği hediyelerle, zenginliğinin bir gram bile azalmayacağını sık sık tekrarlıyordu.

Çocuk, büyük bir titizlikle yazdığı dilekçesini, karne parası ile aldığı bir uçan balonun ipine bağladıktan sonra, onu serbest bıraktı.

Dilekçede: "Allah�ım.. Bana bir bisiklet gönderir misin?"
yazıyordu. İmza yerinde ise, onu çağırırken kullandıkları isim vardı: "Ufaklık"

Küçük çocuk, balonun nereye gittiğini takip etmeye koyuldu. Biraz sert esen rüzgar, onu civardaki yüksek binalar arasında dolaştırıyor ve yükselmesini engelliyordu. Balon, onların arasında gidip geldikten sonra, dar bir sokağa girerek gözden kayboldu.

Çocuk, balonun gökyüzüne çıktığından emin değildi. Bu yüzden, köşedeki ihtiyardan bir balon daha alarak dilekçesini tekrarladı. Ve bulutlara doğru yükselen balonun ardından dua etti.

Küçük çocuk, yaptığı işi arkadaşlarına anlattığında, onların alaylı gülüşmeleriyle karşılaştı. Fakat, hiçbirine aldırmadı. Dilekçesi yerine ulaşırsa, bisikleti kesinlikle gelirdi.

Ufaklık, top oynayanları seyre koyulduğunda, bisiklet taşıyan bir adam gördü. Her yanından pırıltılar saçan bisiklet, kim bilir hangi zengin çocuğun karne hediyesiydi.

Bu arada, mac yapan çocuklar da oyunlarını kesmiş ve meraklı bakışlarını, kendilerini büyüleyen bisikletin üzerine çevirmişlerdi.

Kucağında bisiklet olan adam, onlara bir şey sorduktan sonra, ağır adımlarla çocuğun yanına geldi ve yanağını okşayıp:

- Merhaba arkadaş!.. dedi. "Ufaklık" denilen adam sen misin?

Küçük çocuk, ağzını açmasına rağmen bir ses çıkartamadı. Cebindeki misketleri sanki boğazına sıralanmış ve nefes almasını zorlaştırmıştı.

Sadece başını sallayabildi.

Adam kısık bir sesle:

- Dilekçen kabul edildi yavrum!.. Hediyeni inşallah beğenirsin.

Adam, bisikleti çocuğun kucağına bırakırken, onun küçük kalbinin yerinden fırlayacak kadar hızlı attığını fark etti. Ve kızarmış yanaklarına bir öpücük kondurup uzaklaştı.

Bisikleti getiren adam, çocukların şaşkın bakışları arasında yan sokağa kıvrıldı ve bir apartmana girip üst kattaki dairesine çıktı. Kapıyı açtığında, kendisini karşılayan küçük kız:

- Baba!.. diye bağırdı. Biliyor musun, bizim balkona uçan bir balon girmiş!.

Adam, onu kucaklayıp:

- Biliyorum yavrum!. dedi


antika araba severler bakın ne diycemm...



bu araba sizin olsun istemezmisiniz...ben isterim valla =D

hadi gelin buraya :)

29 Mart 2012 Perşembe

28 Mart 2012 Çarşamba

Âh mine’l Aşk

Kalbe düşmüş üç harfli bir imza…Bu nasıl bir âh ki; asırlar geçse de dinmeyen sonsuz bir sevda, koca bir muamma… Âh mine’l Aşk…Derler ki; Kerem yandığında “âhh” demiş… Ve o gün bugündür hiç değişmemiş aşk… Hep âh… Sonu eyvah… Çünkü vuslat bulmamış sonunda… Bulsa olmazmış zaten onun adı aşk… … Âh aşk!… Âh mine’l Aşk… Allah Teâlâ’nın “Bilinmeyi istedim, kainatı yarattım” buyurduğu noktada başlar Aşk..

“Aşk, efsane ve efsun değildir. Aşk san’at-ı her dû’n değildir. Her aşk davası eden âşık olmaz; her muhabbetten dem uran sadık olmaz. İlâhî herkes merd-i aşk olmaz ve değme kalbde derd-i aşk bulunmaz. Aşk bir kimyadır, onun madeni can olur; aşk bir gevherdir, onun mekânı kân olur. Aşk bir zevktir, onun da şeydaları var; aşk bir hurû’ştur, onun da deryaları var” demiş Sinan Paşa, Tazarrûnâme’sinde…
Aşk olmadan kalem dahi oynamaz. Hattat’ın yüreğine düşmese aşk, yazabilir mi? Aşk olmadan meşk olmaz.

“Hattat/ Kalbi aharlayıp/ Ne yazdın denince/ Hep aynı satır/ Âh mine’l Aşk/ Âh mine’l

“Kevser-i âteş-nihâdın adı aşk
Dûzah-ı cennet-nümânın adı aşk
Bir lûgat gördüm cünûn isminde ben
Anda hep cevr ü cefânın adı aşk.”

“Sonuçta İlâhî Hakikat aşkla başlar ve eşitler herkesi… Ne okumanın varak-ı câne yazmasıdır aşk, ne de kalemlerin nüsha-i aşkı yazmasıdır… Dört eliflik med ve bir nefeslik cezimdir aşk… Kişi âşık olduğunda ismin vav hali alır beden ve bir söz olur âşığın hüznü: Âh mine’l Aşk…”

27 Mart 2012 Salı

dikkat !!!! tehlikeli alan = manyetik alan....

" Elektromanyetik Alan" konusunda doktora yapmış bir kişiyim.

Öncelikle dizüstü bilgisayarlarıni asla ve asla kucağınızda, dizinizin üstünde kullanmayın.(sizde benim gibi hemen indirdiniz mi bakiyim ,)

En çok manyetik alanı saç kurutma makinesi ve ütü yayar (bu aletleri kullanırken acele edin, işinizi çabuk bitirin.

"Yatak odalarında televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu bulunması tahmin edemeyeceğiniz kadar zararlıdır. Havayı iyonize eden elektromanyetik alan yüzünden çoğu zaman bir koku ile algıladığımız ancak gözle göremediğimiz elektrik yüklü parçalar havada asılı kalırlar.
Saatlerce havalandırsanız bile tam olarak ortamdan süpürülmezler, her nefes aldığınızda ciğerlerinize bu parçaları çekiyorsunuz demektir.
Elinizin hemen altındaki klavye ve Mouse ise her hareketinizde elektrik sinyalleri gönderir. Mutlaka kablolu mouse kullanınız. . Aynı şekilde uzun süreli klavye ve mouse kullanımı maalesef bilekleri ve eli deforme etmektedir. "RSI (Repetitive Strain Injury)" denen sürekli aynı bedensel hareketlerin tekrarıyla oluşan eklem rahatsızlıkları ve "Carpal Tunnel Sendorumu (tekrar eden hareket sendromu )" ciddi sonuçları olan ve ameliyat gerektirebilen hasarlar verirler.

Lazer baskı yapan yazıcılar, çalışmaları sırasında ozon gazı üretirler.
Uzmanlar kanser ve bağışıklık sistemi hastalıklarının, manyetik alanın zayıflattığı bünyelerde oluştuğunu söylüyorlar.

Mesela çoğumuzun kullandığı Bluetooth kablosuz bağlantısı için HP firmasının resmi kitapçığı "lütfen sağlığınız için bir metreden kısa mesafede Bluetooth kullanmayın” diyor.

Eğer bütçeniz yetiyorsa LCD dediğimiz ince ekranlardan alın. Bunun radyasyon seviyesi daha düşüktür.

Bilgisayar kasanızı bedeninizden uzak tutun. Kabloları mümkün olduğunca uzun tutarak çevrenizdeki boş alanı uzatın, Bilgisayar masanızı metal aksamdan değil, ahşap ve elektrik yükü tutmayacak şekilde oluşturun.
Bilgisayarınızın bağlı olduğu prizi mutlaka topraklı yaptırın.

Günde bir kaç saatten fazla keyif, oyun ve web gibi zorunlu olmayan aktiviteler için bilgisayar karşısında zaman harcamayın.

Son olarak, bilinen tüm elektronik cihazlarda elektromanyetik alanı yakalama becerileri yüzünden özellikle ametist kristalleri kullanmanızı ve bilgisayarınızın yakınına koymanızı önereceğim.

Bu ametist kristalleri belli aralıklarla deniz suyuyla topraklandıklarında elektrik yükleri sıfırlanarak gereken koruma alanını sağlamaya devam ederler."

Sevgili okurlar, ben şahsen Balıkesir Dursunbey Güğü Köyü'nde çalışırken, köyde ametist madeni olması nedeniyle, bol miktarda ametist kristali edinmiştim.

VE EN ÖNEMLİ KONU: . . . Eğer acil servis doktoru falan değilseniz, cep telefonunuz uyuyacağınız odada asla açık olarak kalmamalı. Gece siz uyurken Yatak Odanızdan en az 10 metre uzakta olmalıdır!!!!

Yapılan araştırmalara göre 20 dakika boyunca cep telefonu ile kesintisiz konuşanların, bir sağlık kuruluşunda beyin kontrolünden geçmesi gerekiyor. Nitekim telefon ile konuşurken sınırı aştığınızda hep başınız ağrır.. Unutmayınki , konuşurken de telefonun patlama gibi bir tehlikesi vardır . . . Mutlaka KULAKLIK KULLANIN ! ! !

Telsiz telefonlarda da benzer tehlikeler mevcut, ev telefonunuz telsizse değiştirin, kablolu alın.

Çamaşır ve bulaşık makineleri çalışırken yanında durmayın ( mesela bulaşık makinesini çalıştırıp yanındaki masada keyif çayı içmeyin veya masa keyfi yapmayın ), çünkü çok manyetik alan yayarlar. Özellikle çamaşır makinesinin, çamaşırları döndürme aşamasında hemen uzaklaşın...

Son olarak; kullanmadığınız aletleri fişten çekin. Yapılan araştırmaya göre, "stand by" da yani bekleme modunda kalan aletler, gene elektrik tuketıyorlar. Ve ABD'de bekleme modunda tüketilen elektiriğe " vampir elektirik" deniliyor. Bu da gösteriyor ki elektronik aletler fişten çekilmediği, en azından güç düğmesinden kapanmadığı sürece bizim için tehlike yaymaya devam ediyor...

Tüm bu aletlerin neden olduğu masraf ve küresel ısınma yetmiyormuş gibi, bizi de tüketiyorlar yavaş yavaş.. "
 

Elektromanyetik Alan konusunda doktora yapmış olan, Doç. Dr. Ayşegül YILMAZ'dan...

26 Mart 2012 Pazartesi

ipekyol ayakkabı kazanmak isteyen . . .

ipekyol artık ayakkabı da üretiyor.2012 yaz koleksiyonunu sizlerin beğenisine sunuyor ve bi tanesini de size hediye ediyor....
şansınızı deneyin derim
hadi buyrun 


mükemmel çocuk nasıl yetiştirilir ?


BAŞLIK DİKKATİNİZİ ÇEKTİ ve yazıyı okumaya başladınız değil mi? İstediğim de buydu zaten Yoksa ne mükemmel çocuk yetiştirmenin sadece birkaç kuralı vardır ve hatta ne de mükemmel çocuğun tarifi Ama maalesef orada burada buna benzer başlıklarla yazılmış mucizevireçeteler okuruz sık sık
Sağlam bir dünya görüşü olmayan Batı medeniyetinin zavallı pedagog ve psikologları dipsiz kuyuya ipsiz inerek ortalama on yılda bir değişen fikirlerle ana-babalara yeni yeni reçeteler sunarlar Hepsini de Doğrusu budur böyle davranın çocuğunuz mükemmel yetişsin diye pazarlarlar hep

Freuddan hayli etkilenen 68 kuşağının eğitimcileri Çocuğu serbest bırakın her istediğini yapsın hevesi kalmasın hiç azarlamayın sadece sevgi verin diye diye günümüzün serseri ruhlu sabırsız sorumsuz ve ahlaksız neslini yetiştirdiler elbirliği ile Şimdilerde ise daha farklı sesler yükseliyor o taraflardan: Çocuğa beklentilerinizi ve görevlerini söyleyin hata yaparsa ceza verin hatta hafifçe dövebilirsiniz bile

Biz Müslümanlar ise Kuran ve hadisler ışığında nasıl çocuk yetiştirmek gerektiğini aslında biliyor olmamız gerekirken maalesef bu kaynaklara da yüz çevirdiğimiz için iki cami arasında bînamaz kalmış durumdayız uzun zamandır Ve en dindar ailelerden bile Çocuğumuza nasıl davranalım? soruları yükseliyor

Ben de üç çocuk babası olduğumdan son zamanlarda çocuk eğitimine dair ipuçları toplamakla meşgulüm İşte bu yazıda çocuk yetiştirmekte dikkat etmemiz gereken bazı temel prensipleri aktarmaya çalışacağım

Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez
Önce kendinizi düzeltin Kendini ıslah etmeyen başkasını hiç ıslah edemez tabii ki İfsat eder hatta iyilik zannıyla

Bir aile tanıyorum Çocukları pırıl pırıl ahlâklı gençler olarak yetiştiler Özel bir çocuk yetiştirme eğitimi almadıklarını biliyorum

Evlerine misafir olduğum bir gün “Nasıl böyle mükemmel çocuklar yetiştirdinizdiyecek oldum Ama demedim Zira o kadar açıktı ki her şey

Baba samimi ve tutarlı bir dindar anne şefkatli ve temiz huylu bir fedakar Evleri sade döşenmiş bir dershane gibi TV genellikle kapalı Sohbetler Allah için Yalan yok dedikodu yok Nasıl çocuklar çıkabilirdi ki böyle bir evden zaten?

Armut dibine düşer üzüm üzüme baka baka kararır anasına bak kızını al sözleri boşuna söylenmemiş tabii ki

Bir psikiyatrist olduğumdan bana sık sık çocuklarını getirir aileler Bu çocuk bir garip davranıyor nedense? Bir tedavi etseniz Hiç istisnası yok gibidir; odama çocuk girer ve çıkar ama aile girer ve kalır Hemen daima ailededir esas problem Anne-babanın bir yığın hataları kompleksleri hatta psikiyatrik rahatsızlıkları vardır Ama onlar bunları görmez çocuktaki problemleri öne sürerler Sanki o çocuk o evde yetişmemiştir de uzaydan gelmiştir O kadar da gayret ettik ki neden böyle oldu bu çocuk bilmem? havası vardır genellikle Ama biz aileyi terapiye alırız Çocuk da toparlar ardından doğal olarak

O yüzden önce kendimize bakalım diyorum

Temel güvenli olmalı
Bir evin en önemli kısmı temeli olduğu gibi bir çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli dönem de ilk yıllardır Çocuğun zekasının % i ilk 7-8 yılda geliştiği gibi kişilik de büyük ölçüde bu dönemde oturur Hele ilk 2 yıl çok önemlidir ve temel güven duygusu nun oluştuğu dönemdir

Bu dönemde çocuğun en önemli ihtiyacı sürekli ve tutarlı bir sevgidir En yıpratıcı şey ise anne figürünün sürekli değişmesidir Çocuğunuz isterse bir bakıcı tarafından büyütülsün yeter ki süreklilik olsun Sürekli değişen kişilerce bakılan bebeklerde ileri yıllarda çevreye güvensizlik içe kapanma gibi özellikler gelişebilir Sebebini anlayamadığımız bağımlılık hırçınlık şüphecilik gibi karakter özelliklerinin temeli o ilk yıllardaki hatırlayamadığımız hatıralardır genellikle

Nitekim Filipinlerde yapılan bir saha araştırması ilk yaşlarında mutlak ilgi ve sevgi ile yetişen çocukların ileride çok daha huzurlu insanlar olduklarını göstermiştir

Çocuğunuzun bilinçli olmadığı o ilk yıllar aslında bilinçaltının şekillendiği en önemli yıllardır unutmayın

Cennetteki gazoz nehirleri
Çocuğa hayatın ölümün varlığın anlamına dair temel bilgileri verin

Çocuğunuz 3-5 yaşından itibaren çevresinin ve dünyanın farkına vardığında ve neden nasılsoruları başladığında sizden her konuda özellikle de varlığın ve ölümün anlamına dair açıklamalar isteyecektir Anne sen de ölecek misin? Ölünce ne olur? Baba Allah nerdedir?gibi sorular peş peşe gelir bu dönemden itibaren Siz de cevap verin tüm sorularına onun anlayacağı dilde Unutmayın öğrenmeye hazır olmasalar sormazlar zaten Bu yaşta Allah’ı ölümü ahireti anlatmak erken deyip kaçamak cevap veren ailelerin çocuklarında çok çeşitli ve sebepsiz korkular görülebilir Cevabı alınamamış her soru o minik beyinlerde kıvrım kıvrım şüphe ve problemler doğurabilir

Hiç unutmam küçüklüğümde anneme sormuştum:

- Anne biz ölünce ne olacağız?

- Cennete gideceğiz yavrum

- Tamam da ondan sonra ne olacak? Yani Cennette ne kadar yaşayacağız?

Annem bu çocuk bu yaşta sonsuzluktan anlamaz her halde; uzun bir zaman söyleyeyim de rahat etsin diye düşünmüş olsa gerek ki

- 1000 yıl yaşayacağız yavrum demişti

O kadar üzülmüştüm ki

İster 10 yıl ister 1000 yıl sonuçta yok olacaksak ne anlamı var? Ben sonsuzluk istiyorum yok olmak istemiyorum demişti o küçücük zihnim bile Siz anlatın çocuklarınıza bildiklerinizi Allahı Kuranı ahireti Özellikle de melekleri unutmayın Kendilerini koruyan kollayan her yerde bulunan görünmez varlıklara inanmak öcülerden çizgi filmlerdeki hayali canavarlardan korkan ruhlarına ilaç gibi gelecektir

Peygamberimizin ve İslam büyüklerinin hayatını anlatmak da çok önemlidir Zira büyüyen bir fidan gibi olan çocuk ruhu kendisine örnek alacağı mükemmel kişiler arar Siz o zatları çocuğunuzun hayallerine ideal olarak kazımazsanız çocuğunuz Pokemon eğiticisi veya Zeyna gibi olmayı kendine ideal seçebilir

Ancak dini eğitim verirken abartılı bir zorlamaya kaçmamak da şarttır

Çocuğa onun hoşuna gidecek örneklerle bezeli biçim

*****

Babam beni anlar mı?

Çocuğun seviyesine inin Unutmayın ki o erişkin olmadı ama siz çocuk oldunuz Onun yaşlarında neler yaşadığınızı hissettiğinizi hatırlayıp ona daha iyi yaklaşabilirsiniz Yoksa çocuğunuz sizi anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber” gibi görebilir

Bunun en sık rastladığım bir örneği his ve fikirlerini paylaşmayan çocuklardır Çocuk bir yığın sorun yaşamakta içini şüphe ve korkular kemirmektedir ama ailesine hiçbir şey anlatmamaktadır Çünkü anne-babanın tüm yaptığı evladım bir derdin varsa anlat demekten ibarettir Oysa çocuk Onlar büyük ve olgun Benim korkularımı anlamazlar her halde diye düşünebilir ve hislerini paylaşmaz

Okula gitmek istemeyen bir çocuk getirilmişti bana Ailesine hiçbir sebep söylemiyordu Ben çocuğa önce onun yaşında iken okulla ilgili yaşadığım kendi tedirginliklerimi anlattım Karanlık okul yolu çocuk kaçıran çingene söylentileri vs derken çocuk saçmalama amca ben onlardan korkmuyorum sadece bir arkadaşım beni dövüyor deyiverdi Sebep anlaşılmıştı

Siz de zaman zaman kendinizi onun yerine koyun kendi çocukluğunuzu da hatırlayıp neler hissettiğini tahmin etmeye çalışın ve mümkün mertebe onun dilinden konuşarak duygularını paylaşın Siz bir adım atarsanız o koşarak gelecektir

Siz onu anlamaya çalışmazsanız o sizi nasıl anlasın?

Dar daireye vakit ayırın

Yata yata büyüyen karpuz bile bakım ister

Sizin vasıtanızla dünyaya getirilmiş ve her şeyi öğrenmeye muhtaç nazik hassas o masum yavruların günde 1-2 saat ilginize hakkı yok mudur? Meyvenin 4 meselesinde geçen dar dairelerin en ehemmiyetli olanlarından biri aile değil midir? Falan futbolcunun ayakkabı numarasını bilip kendi çocuğununkini bilmemek Başbakanın konuşmalarında hastalık işaretleri ararken kendi çocuğunun sözlerini yarım kulakla dinlemek komik kaçmıyor mu? Hatta sevgili Metin Karabaşoğlunun bir yazısında dediği gibi soru soran çocuğuna lütfen beni rahatsız etme kitap yazıyorum demek bile (işin içinde hizmet olsa dahi) hata değil midir?

Mumlardan örnek vermeyin lütfen güneş dibine de ışık veriyor

Şefkat damarını yanlış yerde kullanmayın

Allahın rahmetinden fazla rahmet edilmez Aman çocuk zahmete girmesin aman üzülmesin ağlamasın diye diye onu davranışlarında tümden serbest bırakmak ona iyilik değil kötülük etmektir

Meselâ okul çağına gelen çocuğa namaz kılmayı öğretmek 10 yaşında ise namaz kılmazsa cezalandırmak dinimizde var Kaçımız yapıyoruz acaba merak ediyorum

Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun mealindeki ayet nazil olduğunda sahabeler Resulullaha asm sormuşlar:

Ya Resulullah biz Allahın emirlerini yapıp yasaklarından sakınarak kendimizi ateşten koruyabiliriz Ama aile ve çocuklarımızı nasıl koruruz?

Allahın size emrettiklerini siz de onlara emredin Allahın size yasakladıklarını siz de onlara yasaklayın buyurmuşlar

Özellikle bazı hanımların kendileri örtülü oldukları halde kızlarını süslü ve açık kıyafetlerle büyüttüklerini kendileri umumi yerlerde denize girmedikleri halde çocuklarını daha küçük diye plajlara saldıklarını çok görüyoruz Küçüklüğünde tesettür ve iffet konusunda sağlam temel kuramamış bu çocukların ileride nasıl bir çizgide yaşayacakları muhakkak ki şüphelidir

Böyle davranan ailelerin bazıları da biz de küçükken böyleydik sonra toparlandık derler Ne kadar toparlanmışlardır acaba? Ya da daha sağlam bir terbiye almış olsalardı kim bilir nasıl olabilirlerdi?

Unutmayın ki eğitimin temel prensibi doğruları yapmaktır tüm yanlışları denemek değil

Bir çok aileden de ahlakı bozucu yayın yapan tvleri kendileri seyretmemekle beraber çocuklarına yasaklayamadıkları şikayeti duyarım Sebep çocuğun sevdiği dizi için ağlayıp sızlanmasıdır çoklukla Ben Ruhsarı çok seviyorum

Bakın; çocuk ağlar sızlar her zaman Sizi test eder hep Geri adım attınız mı da o konu kazanılmış hak olur artık Oysa çocukların ruhsal yapıları psikoloji tabiriyle plastiktir Siz sağlam durursanız çocuk kendini size uydurur merak etmeyin Kaldı ki bugün birkaç saat ağlamasın derken ileride hem onun hem kendinizin pişmanlıkla yıllarca ağlamasına zemin hazırlamış olursunuz

Eşinizle tutarlı olun

En kötü ruhsal hastalık olan şizofreninin oluşma sebeplerinden biri de anne-babanın çocuğa verdiği mesajlar arasında tutarsızlık olmasıdır Aynı konuda biri bir şey söyler diğeri başka şey Aynı olayda biri bir türlü davranır diğeri başka türlü Sonuç: Zihin bölünmesidir O yüzden eşler önce kendi aralarında konuşup belli prensiplerde anlaşmalıdırlar Çocuk hangi durumda nasıl bir tavırla karşılaşacağını bilmelidir

Buradan da hissedilir ki aslında iyi çocuk yetiştirmek için önce uyumlu bir evlilik yapmak lazımdır

Vazifenizi yapın Allahın vazifesine karışmayın

Malesef çoğumuz çocuklarımıza verdiğimiz emeğin karşılığını nerdeyse zorla alma hevesindeyiz İlla ki şöyle olmalısın Aslında unutmamak lazım ki o çocuk bizim malımız değildir Biz sadece ona hizmetle görevlendirilmişiz

Eğer üstümüze düşeni layıkıyla yapmışsak ötesi Allahın takdiridir Aksi halde aşırı zorlamalar ters tepebilir ve çocuğun iyice zıt bir çizgiye girmesine yol açabilir Biz de gereksiz derecede strese girip iyice yanlış davranmaya başlarız Ben sana bildiğimce doğruları gösterdim artık seçim senin demek lazımdır hele ergenlik çağında

Zaten bizim tüm bu önerdiklerimiz sadece sebeplerdir Biz Allah rızası ve çocuğumuzun iyiliği için bu sebeplere elimizden geldiğince müracaat ederiz ama sonucuna karışmayız Zira Allah isterse Peygamber çocuğu hayırsız olabileceği gibi öksüz-yetim kalmış hatta Firavunun sarayında büyümüş çocuklar da en büyük Peygamberler olabilir

O yüzden son olarak diyorum ki:

Çocuklarınız için dua edin

alıntı