Yapma.... Ne olur yapma....
Öylesine acı ki sözlerin. Kalbini üzüyorsun.
İnsanı en çok üzen kendisidir biliyorsun. Bir an dur. Hadi ama. Sadece
bir an. Bir an içine bakmadan dışarıya bak şöyle bir. Dışardan kendine
bakabilirsin ama. Kendini içinde boğulmaktan kurtulmalısın önce.
Benliğin seni boğazlıyor baksana. Kendini benliğin yüceltmesinden
kurtaracaksın önce. Nasıl mı? Kendini yüceltmeye çalışan istek ve
arzularını, olmasını istediği şeylerin olmamasından kaynaklanan
yakınmalarını parantez içine alarak.
Olmadı mı? Peki, bir de şöyle denesen. . Bir saatliğine sızlanmaktan
vazgeçemez misin? Tamam. Ne demek istediğimi biraz daha açmaya
çalışayım. Bugün bir saat ayırıyorsun kendine. Sadece tek bir saat.
Tamam kızma. Bir ânı bir saate çıkardığımın farkındayım. İşte bu tek
saatte hiç sızlanmıyorsun. Hiç şikâyet etmiyorsun. Hiç mızmızlık
etmiyorsun. Hiç tenkit etmiyorsun. Hiç beğenmemezlik etmiyorsun. Hiç ama
hiç. Neyi mi? Her şeyi. Kendin dahil her şeyi. Bir saat sadece. Tek bir
saat.
Önce kendin çıkıyor karşına. Yoo. Susuyorsun. Benliğinin kalbine
sapladığı o incitici sözlere bir saat aldırmıyorsun. Tek bir saat.
Hava çok mu kötü? Bir saat boyunca, hava kötü yerine, hava sadece soğuk,
diyemez misin? Ruhuna bir nefes aldıramaz mısın? Allah'ım yarattığın
soğuk havayı da sıcak havayı da seviyorum diyemez misin? Çok zor
diyorsun. Kabul ediyorum.
Başın mı ağrıyor? Bir saat için başının ağrısından sızlanmayı kesip
şükrediyorsun. Garip mi geliyor bu? Bir denesen. Başının ağrısına
tebessüm ediyorsun.
Karnın acıkıyor. Hiç şaşırmadım. Gerilince hep karnın acıkıyordu, değil
mi? Hemen sığınmıyorsun yiyeceklerin o cezbedici tadına. Açlığın
lezzetini tadıyorsun. Sadece bir saat. Baksana, açlığa şükretmek istiyor
ruhun ve kalbin. İnsan olmanın başka bir halini tadıyorsun. Acizliği
tadıyorsun.
Üst kattaki ailenin çocuklarının gürültüsü geliyor. Sanki tepene
biniyorlar gibi hissediyorsun. Olsun diyorsun.Olsun varsın.
Çocukların ayak sesleri sana küçücük hayatların sesi gibi geliyor bir
saat. İki sene sonra bebeğin ağlama sesleri koşarken çıkardığı
gürültülere dönüştü, öyle mi? İlginç geliyor bu sana. Bir saat de olsa
ilginç geliyor. Balkondaki çiçeklerin değişimi kadar ilginç. Ürkütücü
bir sessizlikte yaşamak ister miydin? Bence de istemezdin. Gürültüye
bile şükretmen ne güzel.
"Ama"…
Amalar yok bir saatin içinde. Varoluşuna sımsıkı sarılıyorsun.
Varlığının şimdiki haline. Şikâyet yok. Baksana, on dakikası geçti bile.
Sözler mi? Şuradan buradan, ondan bundan duyduğun seni inciten sözler
mi yankılanıyor kalbinin kuytu köşelerinde? Buna rağmen bir saat içinde Allah'ım, her şey ama her şey için Sana şükrediyorum demeye mi
çalıştın? Bak işte oluyor. Kalbin ne çok sevindi. Ruhuna sanki melekler
dokunuyor.
İşte bak, şimdi sen sen oluyorsun. Sen. Kâinatın gözbebeği. Varoluşun
seyircisi. Kâinatın en çok merhamet edilen misafiri. Kalbinden çıkan ses
dudaklarında sözcüklerle O'nun arşına yükseliyor: Allah'ım, Senden
sonsuz memnunum. Senden razıyım. Biraz önce kainatın en önemli
cümlelerinden birini kurdun farkında mısın? Kalbin ağladı ağlayacak.
Sevinçten.
Yarım saat mi geçti? Tamam. Geçsin. Yeter ki böyle geçsin. Yeter ki O'ndan sonsuz razı olarak geçsin.
Başka amalar mı geliyor zihnine? Hayatta mahrum olduğun şeyler geliyor,
değil mi? Ooo. Peki. Amalara teslim olmuyorsun bir saat. Tek bir saati
benliğinin arzularından kurtaracaksın. Şükretmem lazım biliyorum ama…
Hadi ama. Tek bir saat ama yok. Sahip olmadıklarını düşüne düşüne,
sızlana sızlana kalbini kasvete sürüklediğin tüm yoksunluklarına rağmen Ben Senden razıyım diyorsun. Bak, oluyor.
Bir saatte sana verdiklerinden ve vermediklerinden dolayı O'ndan razı
olmak ne mi ki ? Biliyor musun, bırak tek bir saati, O'ndan bir an bile
razı olmak sonsuzluk demektir.
Süre doldu öyle mi ?
Bir gün de bir melek gelecek ve süre doldu diyecek, biliyorsun . . . .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder